top of page
iStock-834734164.jpg
461.png

İDARE HUKUKU

TIBBİ HATALARIN HUKUKİ VE CEZAİ SONUÇLARI 

1- GİRİŞ

Genel olarak malptaktis anlamına gelen mesleki hatalar; bir meslek mensubunun mesleğini, toplumda mesleğin ortalama basiretli bir mensubunun her şart altında uygulaması gereken bilgi ve beceri ile bu bilgi ve beceriyi uygulamaması sonucunda hizmetten yararlanmış olan kişi veya kişilere zarar vermesi olarak tanımlanmaktadır. Yani bir doktorun tedbirsizlik, dikkatsizlik, acemilik veya kurallara aykırı hareketleri sonucu hastaya zarar verilmesidir.

Tıbbı müdahale, tıp mesleğini icra edecek yetkili kişi tarafından doğrudan ve dolayı olarak tedavi amacına yönelik olarak gerçekleştirilen her türlü faaliyeti ifade eder. 1982 Anayasasının 17/2. Maddesine belirtildiği üzere ‘’Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulmaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.’’ tıbbi müdahaleler ve yapılacak her türlü müdahaleler ile ilgili olarak kişinin vücut bütünlüğü üzerindeki hakkı kapsamında açık rızası aranmaktadır. 

 

Tıbbi müdahalede açık rıza olsun olmasın hasta yönünden risk taşımaktadır. Tıbbi müdahaleyi gerçekleştiren hekimin gerekli tüm dikkat veya özeni göstermesine rağmen kaçınılmaz nitelikte olan hastanın direnci ve diğer sebeplerden kaynaklanan riskler de bulunmaktadır. Bu bakımdan hekim, tıbbı girişimi bilim ve meslek kurallarına uygun ve özenle yerine getirdiği, kişinin vücut dokunulmazlığına mesleki kusuru olmaksızın zarar vermediği takdirde, ortaya çıkan riskler ve sonuçlarından sorumlu tutulamaz.

2- MALPRAKTİS DAVALARINA GENEL BAKIŞ

Malpraktis davaları kısaca hekim hataları nedeniyle açılan davalardır. Söz konusu husus Hekimlik Meslek Etiği Kuralları'nın 13. maddesinde Hekimliğin Kötü Uygulanması (Malpractice) başlığı ile "Bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesi "hekimliğin kötü uygulaması" anlamına gelir." şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre deneyimsizlik, bilgisizlik veya ilgisizlik sebebiyle bir hastanın zarar görmesi hekimliğin kötü uygulanması anlamına gelmektedir. Ayrıca tıbbi hata ülkemizde doktorun tedbirsizlik, dikkatsizlik, meslekte acemilik veya kurallara uymama sonucu tedavi ve bakım standartlarına uymayan davranışları nedeniyle hastasına zarar vermesi olarak da görülmektedir.

 

Hastanın rızasının ve iradesinin aranmadığı istisnai haller dışında doktor ile hasta arasında bir sözleşme ilişkisi kurulmakta ve tıbbi yardım bu çerçevede yapılmaktadır. Bu hususta Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatlarında bu ilişkinin bir vekalet sözleşmesi olduğu görüşü ağırlıktadır. Ancak doktorun çalışma şekline göre vekalet sözleşmesi farklı farklı şekillerde uygulanabilecektir. Zira kamu hastanelerine başvurulması halinde vekalet ilişkisinin niteliği değişim göstermekte ve hizmet sözleşmesinin varlığı gözetilmektedir. Buna göre;

a- Kamu Hastanelerinde Çalışan Doktorun Sorumluluğu

b- Özel Hastanelerde Çalışan Doktorun Sorumluluğu

c- Bağımsız Çalışan Doktorun Sorumluluğu hususlarının ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir.

 

a- Kamu Hastanelerinde Çalışan Doktorun Sorumluluğu; Kamu hastaneleri devletin resmi hastaneleri ile il özel idareleri ve belediyeler tarafından açılan hastaneler, askeri hastaneler veya üniversitelerin açtığı hastaneler gibi vatandaşlara sağlık hizmeti sunmak amacıyla kurulan ve yönetiminde kamu yönetimin yer aldığı hastanelerdir. 

 

Hastanın bir kamu hastanesine başvurması durumunda, hastane ve hekim ile hasta arasında bir vekalet sözleşmesi ilişkisi söz konusu olmaz. Kamu hastanelerinde kamu hizmeti verildiği için buradaki ilişki bağımsız çalışan doktorla hastası arasındaki vekalet sözleşmesi ilişkisi gibi olmayıp hizmet sözleşmesi kapsamında değerlendirilecektir.

Kamu hastaneleri ve sağlık personelinin sorumlulukları, kural olarak, hizmet kusuru sayılmaktadır. Hizmet kusuru kapsamında doktor veya diğer sağlık personelleri hakkında uygulanmak istenecek yaptırımlara ilişkin olarak gerekli izinlerin verilmesi gerekecektir. Ceza hukuku bakımından; kamu personeli hakkında soruşturma izni alınması sonucu ancak kamu davası açılabilecektir. İdare hukuku bakımından ise; kamu personelinin uyguladığı tıbbi müdahale sonucunda meydana gelen zararlar bakımından, idare doğrudan birinci ve asli derecede sorumlu olacaktır. 

 

Anayasanın 129/5. Maddesinde belirttiği üzere, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan zararların giderilmesi için ancak idare aleyhine tazminat açılabilir. Yine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanunun2. Maddesi uyarınca idari eylem ve işlemelerden kişisel hakları zarara uğrayanlar idari yargıda dava açabilirler. Kamu hastanelerinde çalışan doktorların verdikleri zararlara karşı açılacak davalarda görevli mahkeme “İdari Mahkemeleri” olacaktır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından verilen bazı kararlarda, hizmet kusuru ve kişisel kusur ayırımı yapılmakta ve kişisel kusurlardan dolayı hekimler aleyhine hukuk mahkemelerinde tazminat davası açılabileceği sonucuna varılmaktadır.

b- Özel Hastanelerde Çalışan Doktorun Sorumluluğu; Hasta hakları ve hastane işletmeciliği özel hukuka tabi olmakla birlikte toplumu ve sağlığı ilgilendirmesi nedeniyle devletin takibinde ve sorumluluğundadır. Bu sebeple sağlık kurum ve kuruluşları ile bu kurum ve kuruluşlarda çalışanlarla ilgili tüm hak ve sorumluluklar kanun ve ilgili mevzuatlarla düzenlenmiştir.

 

Hususi Hastaneler Kanunun 1. Maddesinde “devletin resmî hastanelerinden ve hususi idarelerle belediye hastanelerinden başka yatırılarak hasta tedavi etmek veya yeni hastalık geçirmişlerin zayıfları yeniden eski kuvvetlerini buluncaya kadar sıhhi şartlar içinde beslenmek ve doğum yardımlarında bulunmak için açılan ve açılacak olan sağlık yurtları "hususi hastaneler" den sayılır.” Denilmek suretiyle özel hastanelerin tanımı yapılmıştır.

Hangi hastanelerin özel hastaneler sınıfında olduğu hususu değerlendirilmelidir. Tüm özel hastaneler Sağlık Bakanlığınca verilen izinlerle kurulabilir ve yine Sağlık Bakanlığının denetimine tabi olmaktadır. Özel Hastanelerin kuruluş, işleyişi ve denetimi bakımından devletin denetimine ve gözetimine tabi olmakla birlikte diğer hukuki işlemler bakımından ise özel hukuk hükümlerine tabi olmaktadır. 

 

Özel hastaneler ile hasta arasında sözleşme ilişkisi bulunmaktadır. Hastanın iradesi ya da doktorun hataları sebebiyle oluşan hukuka aykırı müdahaleleri bakımından vekaletsiz iş görme ve haksız fiil hükümleri uygulanmaktadır. Bu tür özel hastanelerde çalışan veya özel hastanelerde hizmet sözleşmesi ile ya da kadrolu olarak çalışan doktorların sorumlulukları da kanunen düzenlenmiştir.

c- Bağımsız Çalışan Doktorun sorumluluğu: Bağımsız çalışan doktorlara ilişkin BK 49. Maddesi ve devamı hükümleri uyarınca sözleşmeye aykırılık nedeniyle doğan olaylarda kıyasen uygulanmaktadır. Sorumluluğa ilişkin olarak hukuka aykırılık, kusur, zarar ve illiyet bağı gibi unsurlar doktor ve hastanenin sorumluluklarının belirlenmesine yardımcı olabilecektir.

 

Zarara neden olan eylem ile başkasının hukuken korunan bir hakkına müdahale edilmesi halinde hukuka aykırılıktan bahsedilebilecektir. Bir kimsenin, başkasının vücut bütünlüğüne müdahale etmesi hukuka aykırı bir eylem olup bir doktorun hastanın vücut bütünlüğüne müdahalede bulunması, mevzuat ve sözleşmeler çerçevesinde belirlenmiş olup, bu kurallara aykırı davranılması halinde hukuka aykırılık halleri ortaya çıkmaktadır. Kusur, zarar ve yine bu sebeplerle doğan illiyet bağının değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira kusurlu eylemde sonuç istenilmese de doktorun yasal düzenlemelere ve mevzuata aykırı şekilde davranması sonucu ortaya çıkan zararlardan sorumluluğu devam etmektedir.
 

Malpraktis Davaları Açısından; Ortaya çıkan her zararda doktorları ve ilgili kurumları sorumlu tutmak mümkün değildir. Zira her tıbbi müdahalenin hasta açısından belli bir risk taşıdığı bilinmektedir. Malpraktis davası açılabilmesi için önemli olan tıbbi müdahaleyi gerçekleştiren doktorun gerekli dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranmış olması ve doktorluk uygulamasında hatanın var olmasıdır. Bir hekimin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranıp davranmadığının tespitinde daha önce de belirtilmiş olduğumuz üzere mevzuat ve sözleşmeler çerçevesinde hekimlik uygulamasında var olan standartlar esas alınmalıdır. Bu standartlar çerçevesinde doktorun aykırı bir hareketi mevcutsa bu halde kendisine karşı malpraktis davası açılmasında haklı bir neden var olacaktır.

Malpraktis davası açılabilmesi için aranan şartlardan bir zararın ortaya çıkmasıdır. Hastaya yapılan tedavi, muayene vs. sonucunda hastada bir zarar oluşmalı ve bu zarar doktorun kusurundan meydana gelmelidir. Yani zarar ile doktorun fiili arasında doğrudan illiyet bağının bulunması gerekmektedir. 

 

Malpraktis davasının açılabilmesi için hekimin yaptığı veya yapmakta ihmal ettiği hareket ile hastada meydana gelen zarar arasında illiyet bağı olması önem taşımaktadır. Hastada meydana gelen zarar, doktorun kusurlu davranışından ileri gelmelidir. Kusur ve zarar arasındaki illiyet bağı tespit edildiği takdirde malpraktis davası açılarak meydana gelen maddi ve manevi zararların tazmin edilmesi mümkün olacaktır.

Doktorun hatası kimi zaman kalıcı ve tedavisi mümkün olmayan zararlara sebebiyet vermektedir. Bu durum karşısında maddi zararların giderilmesi mümkün olacaktır. Doktor ve hastane ya da her ikisi birlikte tedavi aşamasında gerçekleştirdiği tüm hataların sebep olduğu zararları tazmin etmekle yükümlüdür. Hasta, ameliyat masraflarını, çalışmadığı günler sebebiyle uğradığı zararı, yeniden tedavi görüyorsa bu tedavi masraflarını doktor ve hastaneden malpraktis davası ile karşılanmasını talep edebilecektir. 

 

Malpraktisin Kamu Hastanesinde Olması; Hastada meydana gelen zararın devlet hastanesinde ve özel hastanede olması halinde izlenmesi gereken yol da değişecektir. Bu konuda ilk olarak şunu söylemeliyiz ki devlet hastanelerinde yaşanan malpraktis vakıaları nedeniyle uğranılan zararların tazmini için husumet devlete yöneltilmelidir, yani devlet aleyhine dava açılması gerekmektedir. Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullandıkları sırada kusurlarından doğan tazminat davaları hastanenin bağlı olduğu idare aleyhine açılabilmektedir. Dolayısıyla idare, kamu görevlisi olan hekimin hizmet kusurundan kaynaklanmış olan zararı gidermekle yükümlüdür. Doktorun, görevden ayrılabilir nitelikte kişisel bir kusuru bulunuyorsa malpraktis davası doğrudan doktora veya diğer sağlık görevlisine karşı açılabilecektir.

Devlet hastanesinde çalışan bir doktorun dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranması sonucunda hastada meydana gelen zararların tazmini için tam yargı davası açılacaktır. Burada doktorun hizmet kusurundan söz edilecektir. Her ne kadar idare aleyhine dava açılmış olsa da gerekli olduğu takdirde devlet, kusurlu doktora rücu etmek zorundadır. Her halde malpraktis davası açılmasında bu alanda hizmet veren uzman bir avukata danışılması, davanın doğru yerde ve doğru kişi aleyhine açılabilmesi açısından önem taşımaktadır.

Malpraktisin Özel Hastanede Olması; Malpraktis vakıasının özel hastanede gerçekleşmesi halinde hem hastane hem de doktor aleyhine tazminat davası açılması mümkündür. Yargıtay’a göre özel hastane işleten kimse tacir sıfatıyla basiretli tacir gibi davranmak zorundadır. Özel hastane yöneticisi, yanında çalıştıracağı personeli seçerken tüm özeni göstermekle yükümlüdür. Bu nedenle bir hasta sırf hekim hatası sebebiyle zarara uğramış olsa da hastane aleyhine de dava açılacaktır. Çünkü özel hastane, adam çalıştıranın sorumluluğu gereğince de meydana gelen zararlardan sorumlu tutulacaktır. Kısaca zararın özel hastanedeki bir doktorun davranışı sebebiyle ortaya çıkması halinde malpraktis davası, doktor ve özel hastane aleyhine açılacaktır. 

Malpraktis Ceza Davası; Malpraktiste ceza davasının ortadan kalkması ya da doktorun eyleminin hukuka uygun olabilmesi için hastanın rızasının var olduğunu söyleyebilmemiz için gerçekleştirilen müdahalenin tedavi amaçlı olması gerekir. Tıbbi müdahalenin, tıp biliminin gereklerine uygun bir şekilde yapılmış olması gerekmektedir. Hastanın tedavi süreci ve olası riskler konusunda aydınlatılmış olması da rızanın varlığından söz edebilmemiz için gereklidir. Rızasını beyan eden hastanın aydınlatılmış haliyle rıza vermiş olduğu ve bu rızayı vermeye ehil olması gerekmektedir. Hukuka uygunluk şartları oluşmadığı halde hastaya tedavi uygulanırsa bu müdahale hukuka aykırı hale gelecektir. Hukuka aykırı müdahale sonucunda oluşan sakatlanmalar, can kayıpları gibi durumlarda doktor, kasten adam öldürme ve kasten yaralama gibi suçlardan dolayı sorumlu tutulabilecektir.

 

Kamu hastanesinde çalışan bir doktorun hukuki sorumluluğuna gidilmek isteniyorsa bunun için ilk olarak idari amirinden izin alınması gerekecektir. Özel hastanede çalışan doktorlar açısından ise böyle bir izne gerek yoktur; doğrudan savcılığa şikayette bulunmak mümkündür.

1.png
2.png
3.png
4.png
5.png
6.png
7.png
8.png
bottom of page